duygusal ask masallari prens prenses

Merhametli Prens

Gerçek sevginin ve merhametin gücünü anlatan bu duygusal aşk masalında, Merhametli Prens’in kalbinden doğan iyilik tüm kaderi değiştiriyor.

Bir varmış bir yokmuş, evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, uzak mı uzak bir diyarda, kudretli bir kral yaşarmış. Bu kralın biricik oğlu varmış; kalbi nurdan, sözü baldan, herkesin “Merhametli Prens” diye andığı bir gençmiş bu.

Onun hikayesi, iyiliğin ve sevginin gücünü anlatan duygusal bir aşk masalı olarak dilden dile yayılmış.

Yirmisine bastığında, gönlüne bir ateş düşmüş:

“Babacığım,” demiş, “izin verin, yollara düşeyim. Dünyayı göreyim, insanların halini öğreneyim, bilge bir adam olup döneyim.”

Kral oğlunun isteğini kabul etmiş. Ona en iyi atını, en sadık hizmetkârını ve baba duasını vermiş. Böylece prens, yollara düşmüş; dağlar aşmış, denizler geçmiş, diyarlardan diyar beğenmiş.

Bir gün, sessiz bir ovadan geçerken gözü göklere ilişmiş. Bir kartal, bir kuğunun peşine düşmüş. Zavallı kuğu, az daha kartalın pençesine yakalanacakmış ki, prens nişan alıp tabancasını ateşlemiş. Kartal düşmüş, kuğu kurtulmuş.

O anda kuğu kanat çırpmış, yere inmiş, ve insan dilinden konuşmuş:

“Prens Merhametli,” demiş, “beni sen kurtardın. Ben bir kuğu değilim, Görünmez Şövalye’nin büyülenmiş kızıyım. Peşimdeki de korkunç büyücü Kral Kosçey’di. Bana can verdin; babam sana minnettar kalacak. Unutma, bir gün dara düşersen üç kez ‘Ey Görünmez Şövalye, imdadıma yetiş!’ de; o an yanına gelecektir.”

Böyle deyip kanat çırpmış, gözden kaybolmuş. Prens bir süre ardından bakakalmış, sonra yoluna devam etmiş.

Yollar onu dağlardan çöllere, yeşil ovalardan kurumuş nehir yataklarına götürmüş. Sonunda öyle bir çöle varmış ki, ne gölge varmış ne ot. Güneş ateş gibi yakar, rüzgar kumları savururmuş. Prens’in susuzluktan dili damağına yapışmış, adamı bir yana, kendisi bir yana su aramaya gitmiş. Nihayet derin bir kuyu bulmuş.

“Gel,” demiş hizmetkârına, “su buldum.” Ama kuyu öyle derinmiş ki, ne kovaları varmış ne ipleri. Prens, “Seni iple sarkıtayım, su çekelim,” demiş.

“Hayır efendim,” demiş hizmetkâr, “ben senden ağır olurum. Sen in, ben seni tutarım.”

Prens razı olmuş. İplerle sarkmış, buz gibi suyu içmiş, bir parça da yukarı göndermiş. Ama yukarı çekilmek istediğinde, hizmetkârın sesi yankılanmış:

“Ey kralların oğlu! Sen saraylarda yaşadın, ben sefalet içinde. Şimdi kader yer değiştiriyor. Ya bana hizmet edeceksin, ya bu kuyuda kalacaksın!”

Prens yalvarmış, “Yapma, yazık etme,” demiş ama hizmetkâr gülmüş:

“Yemin et o halde! Yazıya dök ki unutulmasın.”

Prens yazmış:

“Bu kağıdı taşıyan, Merhametli Prens’in sadık hizmetkârıdır.”

Hizmetkâr sahte bir gülümsemeyle prensini yukarı çekmiş, sonra onun kıyafetlerini, zırhını, atını almış. Kendisini prens, prensi ise hizmetkâr ilan etmiş.

Böylece yedi gün geçmiş. Bir krallığın başkentine varmışlar. Sahte prens doğruca saraya gitmiş. “Kızınızın elini istiyorum,” demiş, “vermezseniz savaş açarım!”

Kral şaşırmış ama kızının güzelliğini herkes bilirmiş. “Madem öyle,” demiş, “düşman ordusu ülkemin kapısında. Eğer onları yenersen, kızım senindir.”

Sahte prens söz vermiş, sonra gece olunca gerçek prense dönüp, “Git,” demiş, “orduyu yok et, dönünce kağıdını geri alırsın.”

Prens sessizce zırhını giymiş, şehrin dışına çıkmış. Göğe bakıp üç kez seslenmiş:

“Ey Görünmez Şövalye, imdadıma yetiş!”

Bir anda yer sarsılmış, gök gürlemiş, ateş saçan yeleleriyle altın yelesi parlayan bir at gökten inmiş. Üzerinde Görünmez Şövalye varmış.

“Buyur prensim,” demiş, “sen soldan vur, ben sağdan.”

Gece boyunca gök alev alev yanmış. Şövalye ve prens düşman ordusunu biçmiş geçmiş. Sabah olduğunda tek bir düşman bile kalmamış. Şövalye elini uzatmış, “Hoşça kal, dostum,” demiş, ve bir alev olup göğe karışmış.

Prens sessizce şehre dönmüş.

O sırada kralın kızı, pencereden bütün olup biteni görmüş. Sahte prensi, gerçek prensi, Görünmez Şövalye’yi… Hepsini.

Ertesi sabah kral, “Ülkem kurtuldu!” diye sevinmiş, sahte prense büyük hediyeler sunmuş, kızının elini vermek istemiş. Ama prenses yerinden kalkmış, babasının huzuruna çıkmış:

“Babacığım,” demiş, “benim gerçek nişanlım o değil.”

Prens Merhametli’yi elinden tutmuş, herkesin önüne getirmiş. “Bu, ülkemizi kurtaran, Tanrı’nın bana yazdığı kısmettir. Diğeri ise yalancı bir kuldur.”

Kral şaşırmış. Sahte prens kağıdı çıkarmış: “İşte kanıt!” demiş.

Kral yazıyı açmış, yüksek sesle okumuş:

“Bu kağıdın sahibi, Merhametli Prens’in hain hizmetkârıdır. Günahını itiraf eder, adalet bekler.”

Saray sessizliğe gömülmüş. Sahte prens donup kalmış, sesi titremiş:

“Ben… okuyamam…” diyebilmiş.

Kral, “Adalet yerini bulsun,” demiş. Ve öyle de olmuş.

Merhametli Prens, güzeller güzeli prensesle evlenmiş. Düğün yedi gece, yedi gündüz sürmüş. Sarayda şenlikler olmuş, gök kubbe gülüşlerle dolmuş.

Ben de oradaymışım; şerbet içmişim, tatlı yemişim. Ama en çok, kalbimde şu sözü duymuşum:

“Gerçek asalet, taçta değil; vicdanda saklıymış.”

Ve gökten üç elma düşmüş: biri bu duygusal aşk masalını dinleyenlere, biri gerçek sevgiyi kalbinde taşıyanlara, biri de iyiliği hiç unutmayanlara…

🌹 Bu hikaye, Masalbaz’ın Aşk Masalları arasında kalbinize dokunacak.

Hikaye hakkında ne düşünüyorsun? Yorum yaz!

  • Puanla